Bir sabah uyandınız. Elinize telefonu aldınız. X’e (Twitter’a), Instagram’a, YouTube’a girdiniz. Karşınıza çıkan ilk içerik şu:
“Ülke elden gidiyor, gençlik çökmüş.”
Biraz aşağı indiniz:
“Ekonomik kriz.”
Biraz daha:
“Bittik, battık, yandık…!”
Ve siz “Aa evet ya, herkes aynı şeyi söylüyor zaten…” diye düşünüyorsunuz.
Durun.
Aslında herkes aynı şeyi söylemiyor. Sadece sizin ekranınızda herkes aynı şeyi söylüyor.
Hoş geldiniz: Filter Bubble’ınıza.
“Filtre Balonu” Dediğimiz Şey Nedir?
Filter Bubble, yani filtre balonu, sosyal medya algoritmalarının sizi “daha fazla içerik tükettirmek” için kendi fikirlerinize benzeyen içeriklerle sınırlaması demektir. Sizi ilginç bilgilerle zenginleştirmek için değil, tahmin edilebilir hale getirmek için çalışır.
Mesela, YouTube’da bir videoda göçmenlere dair olumsuz bir söylem izlediniz.
O an sistem, “Tamam. Bu kişi buna ilgi duyuyor.” dedi. Ve önünüze bundan sonra hep aynı tonda videolar koymaya başladı.
New York Times bu durumu “digital tribalism” diye adlandırıyor. Yani dijital kabileleşme. Hepimiz görünmez sınırlarla birbirinden ayrılıyoruz ve kendi dijital kabilemiz içinde yaşıyoruz.
Echo Chamber: Dijital Yankı Odası
Peki, sonra ne oluyor?
Sosyal medya sizi filtre balonuna aldıktan sonra sizi bir echo chamber’a yani yankı odasına kapatıyor. Burası öyle bir yer ki, sizin gibi düşünen insanlar konuşuyor, yorum yapıyor, retweetliyor. Aynı görüş, defalarca tekrarlandığı için, artık “doğru” gibi geliyor.
Oxford Internet Institute’ün 2022’de yaptığı bir araştırmaya göre, İngiltere’deki siyasi içeriklerin %82’si, sadece belli bir politik görüş etrafında yankılanan hesaplar arasında paylaşılmış.
Yani Muhafazakâr biri, İşçi Partisi’yle ilgili neredeyse hiçbir içeriğe maruz kalmamış.
Facebook’un kendi iç raporlarında bile şu cümle yer alıyor:
“Algoritmalarımız toplumun bölünmesini hızlandırma potansiyeline sahip.”
Gerçeklik Değil, Kurgulanmış Bir Yansıma
Filter Bubble sizi izole eder. Echo Chamber sizi tekrar eder. Ve sonuçta siz, gerçeklikten çok, algoritmanın yarattığı bir kurguya inanırsınız.
2020’de ABD’de yapılan bir çalışmada, bir grup Facebook kullanıcısına bir hafta boyunca gördükleri siyasi içerikler analiz edildi. 128 gönderinin sadece 3’ü farklı görüşten geldi. Yani %98 benzer fikir. Bu artık haber almak değil. Bu, kendini onaylatmak.
Türkiye Bu Tuzaktan Muaf mı?
Elbette hayır.
Bir seçim kampanyasında X platformuna bakan seçmen, “seçimi kesin biz alıyoruz” sanıyor. Instagram’a bakan diğer grup, “rakip darmadağın” diyor. YouTube’da siyasi analiz izleyenler ise her videoda “öbür taraf çöktü” mesajını alıyor. Seçim sonuçları açıklandığında herkes şokta. Çünkü herkes kendi balonunun dışına hiç çıkmamış.
Çıkış Var mı?
Var ama kolay değil. Bu balondan çıkmak için:
Bilinçli olarak farklı görüşleri takip etmelisiniz.
Algoritmaların sizi yönlendirdiğini fark etmelisiniz.
Fikre değil, bilgiye yatırım yapmalısınız.
Unutma: Algoritmalar seni seninle kandırır.
Seni ikna etmez, seni izole eder.
Manipülasyon değil, tek taraflı gerçeklik asıl tehdit.
Son söz…
Gerçeklik, sana en çok benzeyen içerik değil.
Gerçeklik, sana benzemeyen ama seni düşündüren içeriktir.
Sosyal medya seni “özgürleştirdiğini” söylerken, belki de seni sadece daha satılabilir bir figüre dönüştürüyor.
Ve o figür, gerçeği değil, senin versiyonunu izliyor.