Hayat dediğimiz, aslında bir yolculuk… Kimimiz bu yolu aceleyle geçer, kimimiz farkında bile olmadan. Ama bazıları vardır ki; yürüyüşüyle değil, duruşuyla iz bırakır. İşte Yakup Amcam da o iz bırakanlardan biriydi.
Ne meşhurdu ne de büyük laflar ederdi. Ama hâliyle konuşurdu. Varlığıyla öğretirdi.
Bazen Allah dostu gibi, bazen yoldaş gibi… Ne kibir taşırdı üstünde ne de gösteriş.
Ama kalbi öyle doluydu ki, susarak bile insanı iyileştirirdi.
İçinde bulunduğumuz zamanlarda herkes konuşuyor, bağırıyor, parlıyor… Ama ne kadar az insan kalıyor insana yoldaş olan, göğsünü açıp “gel dinlen burada” diyen…
Yakup Amca işte o kalplerden biriydi. Hayatımın da zor anlarda kaldığım hep o virajlı yollarda hep yanımda oldu. Baba gibi, dost gibi, hatta bazen kendime bile sus pus kaldığımda bana beni hatırlatan bir ayna gibi…
"İyisin değil mi kızım?" derken bile sadece o soruyu sormuyordu. O, ruhuma dokunuyordu. Gerçekten iyi miyim diye bakıyordu gözlerimin ta içine.
Kızı Ayşe’ye harçlık verirken, "Mine’yle paylaş, kardeş payı yap" demesi hâlâ içimi titretir. O anda anladım ki mesele para değilmiş. Mesele kalpteki zenginliği çoğaltmakmış. Paradan çok daha büyük bir değer öğretiyordu bize: Sevgiyi paylaşmayı… Paylaşmanın sadece eldekini bölmek değil, yüreği bölüştürmek olduğunu fısıldıyordu.
“Paylaştıkça eksilmezsin, aksine çoğalırsın.”
İşte Yakup Amcam da tam böyle biriydi. Cebindekini değil, yüreğindekini bölüşürdü.
Bir gece rüyama girdi. Hasta yatağındayken… “İhlas oku” dedi.
O an kalbimde bir kapı aralandı. Anladım ki bizim bağımız bu dünyayla sınırlı değildi. Bir niyetin, bir duanın, bir tevekkülün arkasına saklanmış kadim bir dostluktu belki de. Kalpten kalbe bir köprüydü.
Tasavvufta derler ki;
“Hak dostları öldü denmez, onlar göçtü derler.”
Çünkü göç, bir yerden başka bir yere varıştır. Yakup Amcam da göçtü. Gerçek olana kavuştu. Emanetini sessizce teslim etti.
Ama ardında bir servet bıraktı.
Bu servet ne altındandı, ne mülkten…
Bu servet;
- Kalp terbiyesiydi.
- Hakk’a sığınmanın huzuruydu.
- Paylaşmanın erdemi, sabrın asaleti, merhametin, sevmenin mahrem diliydi.
Bugün o yok ama bıraktığı iz benimle.
Dara düşen birinin yüzü güldüğünde, bir çocuğun başı okşandığında, bir lokma bölüşüldüğünde...
Ben onun sesini duyuyor olacağım içimde:
"İnsan ol, kalpten ol, hakka yakın ol..."
Bir Yakup Amca geçti bu dünyadan…
Adını bilmeyen çok olabilir. Ama onunla bir lokma, bir dua, bir selam paylaşan herkes bilir ki:
O, ardında hakikat kokulu bir iz bıraktı.
“Giden, sessizce gider ama ardında kalan sevgi, en yüksek sesle konuşur.”
Anlıyorum ki bazı insanlar gitmez… Sadece gözden çekilir.
Mevlânâ der ki:
“Bizim ölümümüz ebedi bir düğündür”
Yakup Sarıcaoğlu’nun anısına...